Відео

Ben “sabırlar dilerim!” diyorum. Bu acıyı çokça yaşayan biri olarak, onun duygularını anladığımı gösteriyorum. “Başın sağolsun!” benim dileğim değil. Onun duymak istediklerinden veya standart kalıpları kullanmaktan çok, gerçek hislerimi iletmenin tüm sözettiğiniz sunni davranışları bertaraf ettiğini düşünüyorum. Ölüm, arkada kalanın sorunudur.

👏

Köle-Efendi diyalektiğinde Efendi köledeki öznelliği yok etmiyor aslında. Efendi köleye birşeyler anlatıyor ama köle kendi kölelik durumundan sıyrılmayı mümkün kılacak şeyi gereğince yerine getiremediği için oradaki açığını daha çok köleleşerek kapamaya uğraşıyor.Efendi aslında daha eşitler-arası(msı) bir modele geçiş yapmak istese bile kölenin ihanetleri, farklı efendiler araması, yanlış anlamaları buna fırsat vermediği için karşılaştığı vaziyet boynundaki kölelik ipinin daha da sıkılaştırılmasından başkası olamıyor.

Maya olmadı.Ne ön kabülü ne varsayımı? Allah aşkına yapmayınız.Alem-i kabir insan denen varlığa gereklerini yerine getirince hakikatini açmaya o kadar istekli ki. Peygambere açmıştır, yolunun varisi kendini maddi-manevi kirden arındıran alimlerine açmıştır. Geçmişte de şimdi de. Epikuros'un akıl yürütmesi saf ve çocukçadır 7 yaşına kadar doyurucu gelir o da aldatılmak isteyene. "Ölümle-yaşam kesişmiyo" falan da hiç olmadı.Estağfirullah El-Azîym! Ne kesişmiyor o kadar iç-içeler ki biri-diğeri olmadan anlaşılamıyor.Geçen her tek başına olarak algılayabildiğin an ölüdür. Gelecek olan da keza elinde senet yok ki ulaşasın. Şimdi bütün bunları aşalım. İsa Efendimizden 7yy sonra gönderilen Söz Sultanı ne demiş kulak verelim: "Ölüm alacalı bir koç suretinde getirilir. Cennetlikler ve cehennemliklerin tanıklığında boğazlanır" Efendim ne büyük bir müjde bu.Ölümün öldürülmesinden haber verdiniz ölümsüzlük iksirini sundunuz. Alacalı olmasından kasıt ya ölümle karşılaşmadaki türsel farklar yada ölümlerdeki şiddet ve derinlik duyumsamasına bir işarettir. Ve yine Efendimiz bize haber verdi ki: Ölüm meleği her saati geldiğinde alacağı canı ziyaret eder. Eceli tamam olmamışsa eli boş gider.(Buradaki saat bizim kendi dünyamızdaki işleyen zamanla birebir kayıtlı olmayabilir) Ve yine biz biliyoruz ki maddesel alemde biri çok sevdiği kimseye atılan kurşunun önüne geçebiliyor. Manevi olarak da yaşaması sizin yaşamanızdan daha anlamlı olduğuna emin olduktan sonra birinin ecelini üstlenmenin imkanı niye olmasın! Bu bir hayvanı kesip-yiyen bir kimsede onun etinin namaz kılan-oruç tutan kimseye can olması yani daha üst bir hayat mertebesine ulaşması gibidir.Hatta daha büyük bir ahlâkî meziyettir. Madem hayvanın etine dahi bu imkan verilmiş insan ruhu niye mahrum bırakılsın? Bende şuan kuru felsefeye Muhammed Mustafa'dan evladı Said Nursi'den kan ve can taşımış gibi olmuşumdur umarım🥰 :)) Sevgiler🧑‍💻🧑‍🔧🧑‍💻🧑‍💻

Sokrates'in daimonu içteki vicdan mekanizması değil. Kendi dışında gerçekliği olan bir tür Melekî Kuvvet ve içteki vicdan mekanizmasını artık ne kadar çalıştırdı ise dışarıdan belli-belirsiz olan farklı buuddaki o kuvvetin yoğunlaşmasını daha net duyar hâle gelmiş o zat.Peygamber olup olmaması artık işin siyasi magazinini araştırmak kadar basit kalıyor burda çünkü bizler net olarak şunu biliyoruz kendine vekil kılınanı duyar hâle gelmiş o adam. Şu da var:Kendisine verilen zehri içmesi bende peygamberlik şerefinden mahrum bırakıldığı sezgisini kuvvetlendirdi. Çünkü bir peygamber intihara yakınsayan bir eylemden şiddetle nehyedilir ve bunu net olarak iç duyusu alımlar

Amaçlar ülkesi için sömürülmeyi diliyorum.İlk kim bunun için sömürülmeyi dilemiş ise sonuna kadar gitsin ve sonra gelsin açtığı yoldan bize de hedefi ve nasıl yürürsek daha kolay varacağımızı göstersin.Efendi biz miyiz yoksa O'mu.Bizi bizim için ve bize rağmen "sömürdü". Sen sömürü gördün de özüne yatırım oldu. Ateşe atladım geldi babamız kurtardı. Yüzeye bakmayın Efendim inin derinine. 1400yıllık bir cinayet yokmuş gibi didinir, yer altında o deli yürek. Vefasızı dinledi sizi size okudu...

Ses coook ama cok kotu 5dk dinleyemdim ve ciktim yazik bu kadar emek verip de dinlenmemek

Kendi varlığı kişiye en açık olan şey. Yada öyle sanıyoruz. Tanrı'ya-kutsal olana gidilecekse buradan gidilmeli bence. Dış dünyadaki deliller ile kanıtlamalar onun eşlikçisi olarak gelmeli.yani kişi kendi içini kendine ne oranda açmış ise onda bir anlam ifade eder.Felsefi-mantıksal dizge içinde delilin ne kadar tutarlı sunulduğu da ayrı bir maharet elbette amma esas mesele o olamaz. Tanrı kanıtlamasıyla ona ibadet etme yolları arayan kaç kişi olmuş.Biz bu elimizdeki mükemmel tanrı kanıtıyla ne yapacağız ki şimdi. Eski tas eski hamam kuru felsefemize geri mi döneceğiz Çok daha psüke-ruh (ne derseniz deyin) kendilik durumu ve ona dair farkındalığı bilinç düzeyini arttırmaktan bahsediyorum. Bu da lafla olmaz.icraat gerek.kalp aynası temizlenmeden; gönül tahtı cilalanmadan Sultan davet edilmez. İbadet gerek.İçin-için yakarış gerek İşte o zaman sizi çevreleyen mekan da başkalaşır.Sizle birlikte dönüşür. Biraz İbnül-Arabi biraz Yalçın Koç biraz Alvar İmamı biraz Said Nursi biraz...okumanızı öneririm

Başsağlığı konusunda bir diğer yorum da "evin/ocağınızın başı sağ olsun, devam etsin" şeklinde. Evin başı baba diyelim. O öldü. Şimdi artık büyük erkek çocuk falan evin başı olacak. Başsız kalmayın şeklinde bir dilek. Yas olgusu hakkında da bireyin/ailenin tekrar fonksiyonel hale gelmesi için ritüellerle birlikte biçilen süre sanıyorum. Cenaze namazı, 7'si, 40'ı falan filan, Balkanlar'da erkeğin 40 gün sakalını kesmemesi vb. Bunları yapıyorsun, görevlerini yapmış, yasını tutmuş oluyorsun. Artık hayatının bir sonraki dönemine geçmen gerekiyor. Erginleme ritüelleri gibi, sünnet, askerlik, evlilik... Bu geçişler ne kadar pürüzsüz yapılması isteniyorsa o kadar büyük büyük hareketler yapılıyor. Yakınını kaybedenlerin "lokmamızı dağıttık, şunu yaptık, bunu yaptık" falan diye anlatırken kendilerini rahatlattıklarını duyabilirsiniz.

Kim Tanrının hakikatini bilmek isterse BİİZNİLLAHİ TEALA YENİ BİR ASIR eserini okusun. Sitesinde pdf olarak yüklü açılır okunur. Eser, Allaha iman sahibi lakin Allahın varlık hakikatini bilmeyen FİZİK MEZUNU bir Müslümanın okuyup hayret ettiği ve üniversite fizik hocalarına ilettiği bir eser .Eserde NET ŞEKİLDE RABBİNİZİN VUCUD sıfatının hakikatini ve NURUNDAN ( nur sure 35.ayet) kuantlardan-atomlara halk-etmesini ve meleklerin ( kuvvetler) varlık hakikatini ve daha birçok bilgiyi bulacaksınız...

Bir sonraki yayında sese dikkat edin lütfen. Yandaki kişilerin sesleri daha az geliyor.

❤

Filozof ve felsefeciler tanriyiaz ve kit bilgileri ile ne oldugunu anlayabilir nede olmadigini ispat edebilir.ancak tanri bir peygamber gonderip onu dogru sozlu oldugunu mucizele ile ispat ederse filozof ve felsefecilere soyleyecek bir soz kalmaz.peygamberimiz amca ve akrabalarini yemege davet etti gelen akrabalarina yemegi kendi dagitti ancak yemek herkese yettigi halde yemek kabindaki yemek eksilmeyince amcasi yemegi yemeden kalkti bu sihir dedi.ancak gordugu bir sihir degil mucizeydi.kuranda mucizeler gosteren diger peygamberlerdende bahsedilir.

Doğa spinozanin yeni tanrı tarifidir.

Aslında entelektüel insanlar için unutmak veya kendini yoran düşüncelerden bir sürede olsa uzaklaşmak için yaptıkları bir eylemdir sarhoşluk.

Doğaya aykırı olasılık dışı bir eylem yapabiliyor olsaydik özgür iradeden bahsedebilirdik..

Teşekkürler ❤

Özel mülkiyet kavramının öznenin nesneye sahip olma ilişkisi kadar üretim araçlarının kamusal olana verdiği zarar da dikkate alınmalı diye düşünüyorum. Örneğin toplu taşıma yerine bireysel araç kullanımıyla elde edilen konfora karşın oluşan trafik ve karbon emisyonu gibi zararlı çıktılar uzun vadede herkesin zararına sonuçlar doğuruyor. "Rasyonel" insan kısa dönemli çıkarı uğruna uzun dönemli zararı görmezden gelebiliyor.

Tesekkurler

Lütfen bu fört meselesi bir seri olarak devam etsin 💜😊

Selamlar sevindim, umarım geniş kitlelere erişirsiniz. Eksik kaldığınız yerde digital pazarlama ekiplerinden destek alın ücretsiz bizzat destek verebilirim

Ben bu videoya yorumu “maskeler” videosu üzerinden yapacağım. Çünkü maskeler videosunu izlerken aklıma sarhoşluk hali geldi. Bazen bir duble içen insanın çok fazla flörtöz olduğunu görürüz, Ya da çok fazla kahkaha atıp aşırı neşeli olduğunu görürüz, bazen kavgacı insan haline dönüştüğünü görürüz vs Umut hocamın da dediği gibi bazen insanlar maskeleri görünmek için takarlar. İçmeden çok sakin ve uyumlu olarak tanımladığımız insanı, içtiğinde kavgacı, düşünmeden konuşan ortalığı kasıp kavuran insanlar haline geldiğini görürüz. Olmak istedikleri insan profiline içince ulaşan insanlar, aslında uyumlu olmak istemeyen kişilerdir diyebiliriz.

Psikologlar, kaygıya genellikle bilişsel-davranışçı terapi gibi kanıta dayalı terapi yöntemleriyle yaklaşırlar. Bu terapi türleri, kişinin düşünce kalıplarını ve davranışlarını değiştirerek kaygıyı azaltmaya odaklanır. Psikologlar, danışanın kaygı belirtilerini anlamak, kaygının altında yatan nedenleri keşfetmek ve bireye uygun tedavi planı geliştirmek için bireysel terapi seansları düzenlerler. Gelelim caaanım filozoflara; Filozoflar, kaygıya farklı perspektiflerden yaklaşabilirler ve bu konuda çeşitli düşünceler ortaya koyabilirler. 1. Epikür, kaygının temelinde genellikle insanın isteklerinin ve korkularının yattığını öne sürer. Ona göre, insanın zihinsel huzura ulaşması için gereksiz isteklerden kaçınması ve korkularını kontrol altına alması gerekmektedir. 2. Stoacılar, kaygıyı kabul etmek ve olumsuz duyguları reddetmek yerine, olayları kabul etmeyi ve kendi iç huzurlarını bulmayı önerirler. Onlara göre, kaygı, kişinin içsel düşüncelerinden ve değerlendirmelerinden kaynaklanır ve kişi, bu düşünceleri değiştirerek kaygıyı azaltabilir. 3. Jean-Paul Sartre, varoluşçu bir bakış açısıyla kaygıyı inceler. Ona göre, kaygı, insanın özgürlüğünün ve sorumluluğunun bilincinde olmasından kaynaklanır. İnsan, kendi varoluşunu ve seçimlerinin sonuçlarını sürekli olarak sorgular ve bu da kaygıya neden olabilir. 4. Søren Kierkegaard, kaygıyı varoluşsal bir gerçeklik olarak görür. Ona göre, insanın özgürlüğü ve sorumluluğu karşısında yaşadığı endişe ve korku, onun varoluşsal durumunun bir parçasıdır. Ancak Kierkegaard, kaygıyı kendi özgürlüğünün farkına varma ve kişisel gelişim için bir fırsat olarak da görür. Bu filozoflar (ve diğerleri), “kaygıyı insanın varoluşsal ve psikolojik bir gerçeklik olarak ele alır” demek, sanırım mümkündür

Ne farklı açılardan baktınız hocam. Maske belki de görünmek istediğimiz zamanlarda takmak istediğimiz bir şey olabilir kısmı, bana ne çok şey çağrıştırdı.

Umut hocanın öğrencisi olmak ❤❤

Kuralları adil olmayan bir oyunda, adil olma olanağını vaadeden bir girişim olmuş. Şimdilik başarısız görünüyor. Tartışmaya açtığınız için teşekkürler. İlgiyle ve keyifle dinledim.

mayaa hocam sizi özlemişimm

Dinlemesi çok keyifli bir tartışma olmuş, teşekkürler!

❤❤❤❤

Kendi rızamız dışında çoktan yüklenmiş bile olabiliriz biryerlerde... Başarılar diliyorum, sevgilerle "yüklenmeler"....

öğrenmeyi öğrenmektir aslında hayatın en önemli baharatı :)

bu arada aynı deneyi ben de yapacağım - videoyu bir de akşam demlendikten sonra izleyeceğim

aklınıza sağlık, teşekkür ediyorum - aynı konudaki tartışmayı beğendiğiniz bir içkiden 5-6 duble içtikten sonra da aynı formatta yaparsanız şu düşüncem ispatlanabilir gibi geliyor bana: varlık insan tarafından algılandığında onun için var oluyor ve sarhoşluk varlığın sarhoş değilken algılandığı şeklini biyo-kimsayal bir etki ile değiştirdiği için insana alternatif bir varlık yaratıyor - yani Varlık A sarhoşluk sonrası Varlık B oluyor. Varlık A mı Varlık B mi daha 1.değerli, 2.önemli, 3.keyifli, 4.yararlı vs vs konu açımlanabilir belki - tekrar teşekkürler

Ağnıza sağlık. Derli toplu bir sohbet oldu. Ben de ufak bir katkıda bulunmak istedim dinlerken: Gündelikle bilimsel, akıldışıyla akli, yaşamsalla kavramsal, duygusalla mantıksal arasındaki gerilimi kurarken gündelik olana, akıldışına, yaşamsala, duygusala öncelik veren filozofların aynı zamanda bunların rasyonel bir incelemesini yaptığını unutmamak gerekiyor sanki. Nietzsche buna güzel bir örnek, çünkü tam da "Ahlakın Soykütüğü Üzerine"de tarihsel olarak bizzat mevcut aklın/rasyonalitenin, hatta bu akla dayalı olduğu iddia edilen ahlak fikrinin kuruluşunda, hiç de öyle evrensel ve rasyonel olmayan, belli rastlantıların oluşturduğu konumların zamanla sabitlenmesiyle oluşan "değer"lerin bulunduğunu hatırlatıyor bize. Ama "değerler"in bir mantığı olmadığını iddia etmek değil bu, aksine bunları incelemenin farklı yolları mevcut demek, ki zaten bu da aklın bir anlamda genişletilmesi, pekâlâ farklı rasyonellik alanları kurulması anlamına geliyor. Bu akıl-akışdışı karşıtlığının çözüm yolunun, gözümüz kapalı olarak ikisinden birini seçmekten geçmediğini ben de savunmak istedim, hazır aklıma gelmişken. Tekrardan ağınıza sağlık. Devamını diliyorum.

Harika egzersizler, çok beğendim, sizi severek izleyeceğim, emeğinize teşekkür ediyorum❤

❤

Begins at 11:20

Faydalı bir içerik olmuş. Emeğinize sağlık. Benim videom nasıl olmuş sizce? ua-cam.com/video/rxggcChBhS4/v-deo.html

Derridayi da levinasi da anlamak çok zor. Kolaylaştırdığıniz için teşekkürler

Emeğinize sağlık. Harika bir konu. İzlerken insan-insan ilişkilerindeki manipülatif durumların, sahip-köle ilişkisinin insan-hayvan arasında da oluştuğunu; evcil hayvan “sahip”lerinin evcil hayvanlarının kendilerine gösterdiği itaat, sevgi vb gösterilerinden son derece tatmin olduğunu hatta başka insana itaat etmesini ya da sevgi gösterisinde bulunmasını kıskanabildiğini düşündüm. Hatta izole etme durumu hayvan eğitimlerinde de mevcut. Teşekkür ederim.

İyi aksamlar öncelikle emeklerinize sağlık videolarınızı çok bilgilendirici, bir konu hakkında yardım isteyeceğim size ulaşabileceğim bir mail adresi var mı?

+

Harika bir konu olmuş. Emeğinize sağlık. Keyifle dinledim ve izledim. Katkıda bulunmam gerekirse, bu şekilde kurulmuş bir sistem insanlar arası bağları, ilişkileri, iletişimleri vb koparır gibi geliyor bana. Hasbelkader suç oluşturabilecek bir risk her zaman vardır. Bu bağlamda insanı toplumsal bir canlı olması bağlamında zaten öldürür. Nispeten kusurlu bir toplum olması mı yoksa toplumun hiç olmaması mı tercih edilmeli? Şahsen kusursuz bir toplum olamayacağını kabul ediyorsam nispeten kusurlu bir toplumun olması tercihim olurdu.

Kanalınıza başarılar dilerim bu arada :)

Hüseyin bırakın oğlum felsefeyi. Sedat Peker nerede onu anlatın. :)

İnsan ölüme doğru olduğunun bilincinde olmadığını varsaydığı canlılar üzerinde her türlü üstenci bakışı kendinde doğal hak olarak görme eğiliminde olduğundan ayrıca kendi türdeşleri üzerinden şahit olduğu bütün acı dolu biyolojik ölümleri kapsayabilecek-anlamlandırabilecek-haklılandırabilecek hatta ölümü aştığı yanılsamasına kendisini yaklaştırabilecek bir ölüm-sonrası tasarımına paradoksal biçimde ulaşmak ister. Bu olguya "ölüm kavramının fenomenolojisi" yoluyla değil de evrimsel antropoloji ve psikolojinin bakış açılarıyla ölüm olgusuna karşı bilinçte beliren ve kültürel yapıda dışavurulan güçlü duygulanımların işlevleri üzerinden yaklaşmak gerekebilir.

Ahlakın en yüksek hedefinin ruhun ölümsüzlüğüne bağlı olduğunu, Elealı Zenon paradoksu tadında “Aslında ulaşamayacağımı bildiğim bir hedefe sonsuzca yakınlaşmak” şeklinde ifade edilmesi muazzamdı.

Her zaman olduğu gibi bu konuda da, sınırların belirsizliği meselesi söz konusu olmaktadır...

Konuyu çok derli toplu ve çoğu zaman yapıldığı gibi belirli bir yapay zeka alanına bağlanmadan işlemeniz çok hoşuma gitti. Elinize sağlık :) Literatürde nereye oturuyor bilmiyorum ama insanlık tarihi ve bu tarih içinde insan olmanın tanımı ve oluşturduğu toplumlara bakarak kabaca oluşturduğum değerlendirmemi ifade etmeden duramadım: Nasıl insanlar doğduktan sonra toplum içinde kurduğu bağlarla kendi kendilerinin veya başkalarının gözünde var olmaya başlıyorsa, robotlar veya hangi formda olursa olsun yapay zekalı varlıklar da bu şekilde bir tarihe sahip olmadıkça varoldukları toplumun üyesi olup olmadıkları sorgulanacaktır diye düşünüyorum.

İzleyip 19. beğeniyi yapmak da benim kaderimmiş.😊